Mr. Vedad HALILOVIĆ
Uluslararası ticaret
Muhamed MULAHMETOVIĆ
İktisad Bölümü Mezunu
Dr. Jahja MUHASILOVIĆ
Uluslararası ilişkiler ve kamu yönetimi
SORU 1 | Hayatınızın bir kısmını, Okul ya da iş hayatı, Türkiye Cumhuriyeti'nde geçirdiniz, Türkiye'deki farklı alanlarda profesyonel olarak işlere imza atan insanlarla bağlantılar kurdunuz. Türkiye Cumhuriyeti'nin son yirmi yıldaki gelişimini nasıl değerlendiriyorsunuz? Bununla birlikte Türkiye Cumhuriyeti'nin son 20 yılda Balkanlar'daki jeostratejik-konumuna dair değerlendirmeleriniz nelerdir?
2002 yılına kadar Türkiye, konumu itibariyle ve köklü bir geleneğe ve büyük bir nüfusa sahip bir ülke olması gerçeğinden bağımsız olarak Balkanlar'da neredeyse önemsiz bir faktör olarak görülmekteydi. Fakat hükümet değişikliği ile birlikte bu durum özellikle 2009/10'dan itibaren değişmeye başlamıştır. Anayasa değişikliğinden sonra Türkiye'nin ekonomik alanda yaşadığı patlamayı doğal olarak ilk önce komşuları olan Balkan ülkeleri hissetmiştir. Ekonomiden turizme ve sağlık hizmetlerine kadar birçok alanda büyük ilerleme kaydedilmiştir. Türk halkı, ekonomik gelişmenin etkisiyle daha çok yurt dışına çıkma imkânına sahip olmuştur. Bu sebeple, Balkanlar’da ve dolayısıyla Bosna Hersek’te turist artışı yaşanmıştır. Siyasi nitelikli atılımlar ve sıradan vatandaşların turistik ziyaretleri dışında TİKA, Yunus Emre Enstitüsü ve diğer kurumların çalışmalarıyla Türkiye; Balkanlar ve Bosna Hersek’teki siyasi ve ekonomik etkisini artırmaktadır. Dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti'nin kalkınmasının, ekonomik sıkıntıya girdiği son iki yıla kadar yukarı yönlü olduğunu söylenebilir, ancak buna rağmen Türkiye hala bölgede varlığını sürdürmektedir ve çekilme niyeti yoktur.
Doğru, Türkiye Cumhuriyeti'nin önde gelen İngilizce kanalı TRT WORLD'de üç buçuk yıl çalıştım. Türkiye'de kaldığım süre boyunca fark ettiğim şey; Türk insanının çalışma disiplinidir. Daha önce Türk yatırımcılarla çok fazla temasım oldu, bazı alanlarda sistemsel çözümlerde yetersiz olmalarına rağmen, işe bağlılıklarından memnun kaldım. Her projeyi öyle ya da böyle bitirmeyi başarıyorlar.. Bunu neden mi belirtiyorum? Çalışma zihniyetleri devletin her kademesinde siyasete aktarılmıştır. Çoğu kez, girişimcilerde görülebilecek belirli şeylere gerçekten enerjik ve pragmatik bir yaklaşımı olan ve kamu görevleri bulunan insanlarla tanıştım. Türkiye Cumhuriyeti'nin son yirmi yıldaki gelişimi daha çok, hukuki olarak başkenti olmayan fakat ekonomik ve siyasi tüm olayların fiilen merkezi olan İstanbul'un temel ve yakıcı sorunlarını çözerek 1990'ların sonu ve 2000'lerin başında ivme yaratan mevcut Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a bağlıdır. Ayrıca, diasporanın Türkiye'nin ekonomik patlamasına büyük katkısı olduğu gibi, dünyanın en iyi üniversitelerinde devlet tarafından yetiştirilen ve daha sonra geri dönen ve ülkenin kalkınmasında lider konumlarda önemli bir rol alan genç personelin yanı sıra dünyanın entelektüel sermayesi ve iletişim ağı ile birlikte büyük katkılar sağlamıştır. Ayrıca, diasporanın Türkiye’nin ekonomik kalkınmasına büyük katkısı olduğu gibi, dünyanın en iyi üniversitelerinde devlet tarafından yetiştirilen ve daha sonra ülkelerine dönerek önemli konumlarda rol alan gençlerinde katkısı çoktur. Türkiye bazı şeyleri kendi içinde ayarladıktan sonra bölgede de etkileri ve varlığı hissedilmeye başlamıştır. Balkanlar'ın çeşitli nedenlerle Türkiye için çok önemli bir jeostratejik alan olması kaçınılmazdır ve son 20 yılda etkilerini ve varlıklarını güçlendirme çabaları, uyguladıkları çeşitli program ve projelerle oldukça görünür hale gelmektedir. Bosna Hersek ve bölge ülkelerinde elbette gelişme için çok alan var, Türkiye’nin Sırbistan ile mükemmel bir işbirliğine sahip olması, Türk diplomasisinin Balkanlar’da ciddi ekonomik niyetleri olduğunu kanıtlamaktadır. Bu işbirliğinin ne ölçüde gerçekleşeceği ise daha çok bize bağlıdır.
Türkiye'nin son yirmi yıldaki ani yükselişini görmemek elbette mümkün değildir. Bu gelişme aslında daha erken başlamış ama son yirmi yılda o ülkenin sınırları dışında daha net hissedilmektedir. Bugün bölgesel bir güç haline gelmiş ve kesinlikle coğrafi sebeplerle Ortadoğu, Balkanlar ve tüm Avrupa'nın istikrarı için çok önemli konumdadır. Bugün göçmen yollarının, hava taşımacılığının, deniz trafiğinin yanı sıra uyuşturucu taşımacılığı veya insan kaçakçılığı gibi bazı olumsuz şeylerinde kavşağındadır. Bunun yanı sıra Türkiye'nin önemi, onlarca yıldır son derece istikrarsız Ortadoğu ile dünyanın en gelişmiş bölgesi olan Avrupa arasında bir tampon bölge işlevine sahip olmasından da kaynaklanmaktadır. Mevcut hükümetin son yirmi yılda yapmayı başardığı ve önceki hükümetlerin yapamadığı şey; Türkiye'nin bu konumunu ekonomik ve siyasi faydaya dönüştürmektir. Bu nedenle bugün büyük güçler tarafından daha geniş coğrafi alanda istikrarın temeli olarak kabul edilmektedir. Bunun kanıtı olarak, Ankara'nın aktif katılımı olmadan Ortadoğu veya Kafkasya'da hiçbir barış girişiminin düşünülmemesi öne sürülebilir.
SORU 2 | Bosna ve Türkiye, 19. yüzyılın sonuna kadar yoğun ilişkiler içinde olmuştur. Bosna, 400 yılı aşkın bir süre Osmanlı idaresi altında bulunmuştur. Kültürel, dini ve diğer ilişkiler günümüze kadar canlı kalmıştır. Eski Yugoslavya'da demokrasinin devreye girmesiyle birlikte, önceki döneme göre özel ilişkilerimiz olmuştur. Yugoslavya döneminde Türkiye ile Yugoslavya arasında tabii ki ilişkiler vardı ama biz Yugoslavya sonrası dönemle, özellikle son 20 yılla ilgileniyoruz.
Bu 20 yılda Türkiye’nin, özellikle de Bosna-Hersek’in beklentileri hakkında ne düşünüyorsunuz? Türkiye Cumhuriyeti’nin Bosna Hersek’te sosyo-politik, kültürel, ticari, bilimsel ve diğer alanlarda gördüğünüz hedefleri, özlemleri, arzuları nelerdir? Türkiye’nin Bosna-Hersek’e yönelik genel tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz? Türkiye son 20 yılda Bosna Hersek’te ne istedi?
Türkiye Cumhuriyeti'nin Bosna-Hersek'e karşı tutumu dostanedir. Tabii ki, Türkiye'nin sahip olduğu dostane ilişkilere ek olarak, sadece Türkiye'de değil, dünyadaki diğer tüm büyük ve önemli ülkelerde olduğu gibi, ülkenin ekonomik, kültürel ve siyasi etkiye yansıyan çıkarları da vardır. Son yirmi yılda Türkiye Cumhuriyeti birkaç farklı cephede etkisini göstermek istemektedir.
Bu durum sadece Balkanlar ile ilgili değildir, aynı zamanda Orta Asya, Orta Doğu ve Afrika ülkeleri ile de ilgilidir. Yani tarihi ve kültürel bağları olan bölgelerledir. Türkiye, her halükârda PIC (Bosna Hersek'te Barış Uygulama Konseyi) aracılığıyla Bosna-Hersek'teki en önemli faktörlerden biridir ve İslam Konferansı Örgütü'nü bu uluslararası kuruluşta temsil etmektedir. Bu nedenle Türkiye, Bosna Hersek'te artık kimsenin kesinlikle göz ardı etmediği bir dış siyasi faktördür. Türkiye'nin Bosna Hersek'in gelişimini her anlamda önemsediği ve Bosna Hersek'e yönelik olumsuz bir beklentisi olmadığı kesindir. Türkiye'nin hem ekonomik hem de diğer çıkarları olduğu açıktır, ancak bunlar nihayetinde Bosna-Hersek’in de lehinedir. Devlete değer veriyorlar ve devletin güçlenmesi onlar için çok önemli.
Bir önceki cevabımda belirttiğim gibi, Türkiye’nin Balkan ülkeleriyle diplomasisi, bu bölgedeki nüfuzunun mevcudiyetini artırmaya yönelik bir iş birliğinden yanadır ve bu konuda ciddi planları vardır. Sermayeye sahip olanların, güce sahip olduğu iyi bilinmektedir. Bu bağlamda, özellikle Bosna Hersek gibi işsizliğin yüksek olduğu ülkelerde, Türk ekonomisi memnuniyetle karşılanmaktadır. Tabii ki, tarihsel bağların işbirliği için iyi bir temeli vardır, ancak çoğu zaman kişisel deneyimlerimde durumun ağırlaştırıcı bir faktör olabileceğine ve işbirliğini tersi bir yöne çevirdiğine tanık oldum. Bizim tarafımızdan yapılması gereken ise bu işbirliğini ikiye ayırmak ve bu şekilde yaklaşmaktır. Yatırımlar ve ekonomik işbirliği söz konusu olduğunda, yalnızca sermayeye, işadamları ağlarına ve çeşitli sanayi dallarındaki projelere atıfta bulunan ortak bir çıkar olmalıdır. Kültürel ve tarihi bağlara ilişkin işbirliği ise yalnızca diplomatik ilişkiler içinde çalışmalıdır. Bosna Hersek’te bulunan Osmanlı İmparatorluğu’nun köklü mirası Türkiye için büyük önem taşımaktadır.
Bu durum, her iki devlette iyi niyet ve arzulara sahip olsa bile, ilişkileri bazen karmaşıklaştırmaktadır. Ayrıca Türkiye’de ekseriyetle, Bosna Hersek’teki durumun karmaşıklığını, yapısını, ülkenin refah ve ilerlemesini durdurmak için her şeyi yapabilen ve ülkeyi sevmeyen iki halkımız olduğu gerçeğini tam olarak anlayamayan diplomatlar vardır. Türk özel sermayesinin daha çok komşu ülkelere gittiği dikkati çekse de çoğunlukla TİKA gibi devlet kurumları aracılığıyla gelen Türk devlet sermayesinin Bosna-Hersek'te varlığını sürdürmesi Türkiye’nin ciddi niyetini göstermektedir. Bu projelerin çoğu, turizm ve diğer yollarla Bosna Hersek'e milyonlarca dolarlık kar getirmiş ve iki ülke arasındaki asırlık kültürel bağları güçlendirmiştir. Bosna Hersek'teki bu sürecin henüz gündeme gelmediği göz önüne alındığında, Türkiye'nin birçok Avrupa ülkesini örnek alarak Bosna Hersek'te mevcut olan ve gelecekteki siyasi ve sosyal süreçler üzerinde büyük etkisi olacak önde gelen küresel güçlerden biri olmayı devletin modern ve medeni bir devlet olarak işlev görmesini hedeflediği görülebilir. Türkiye'nin amacı, Brüksel ile Ankara arasındaki sık sık siyasi bir çatışma göz önüne alındığında, konumunu güçlendirmek ve Brüksel'den gelen etkiye karşı belirli bir denge sağlamaktır. Türk yatırımcıların iş hedeflerine gelince, sermaye akışını ve onu çoğaltmanın daha kolay yolunu takip etmeleri mantıklıdır. Çünkü bu konuda Bosna Hersek, Türk yatırımcıları dâhil olmak üzere, uluslararası yatırımcıları çekmek için sunduğu avantajlarla övünemez. Türkiye ile işbirliği için büyük bir potansiyel olmasına rağmen, Türk yatırımcılar için Avrupa Birliği'nin eşiğini temsil eden ve pazara erişimi önemli ölçüde kolaylaştıran coğrafi konumumuz göz önüne alındığında, birçok yönetmelik, prosedür ve kanun Bosna-Hersek'teki iş sürecini karmaşıklaştırmaktadır. Elbette böyle bir deneyimden sonra, çoğunlukla bir iş kurmanın ve yürütmenin çok daha kolay olduğu komşu ülkelerde bir alternatif ararlar.
Türkiye’nin Bosna-Hersek ile olan genel ilişkisi dostanedir. Türkiye 1990'larda, Bosna-Hersek'te soykırımın yürürlükte olduğunu fark edenler ilklerdendir ve bu durumun hemen ardından dış politikasının seyrini değiştirmiştir. O zamanki SFY'nin bütünlüğüne ilişkin tutumunu yeniden gözden geçirmiştir. ABD ile birlikte saldırgan güçleri durdurmak için aktif olarak çalışmıştır. Washington ve Ankara arasındaki ortak koordinasyon Bosna-Hersek Federasyonu'nun kurulmasıyla sonuçlanmıştır. Yalnız bu konuda yeterince yapılıp yapılmadığı başka bir soru. Bosna-Hersek ve Türkiye'deki pek çok kişi, çok daha fazlasının yapılabileceği ve yapılması gerektiği konusunda hemfikirdir. Ancak, artık bu tartışma geride kalmıştır. İki ülke arasındaki savaş sonrası ilişkilere gelince, bunun üzerinde çalışılması gerekmektedir. Kesinlikle daha fazla ekonomik ve kültürel işbirliğinin sağlanması gereklidir. Genellikle, iki ülke arasındaki siyasi ve diplomatik girişimler kâğıt üzerinde kalmaktan öteye geçememektedir. Sahada yürütülen faaliyetler takip edilmemektedir. Mevcut uygulama kesinlikle çok daha kaliteli bir çalışma ile değiştirilmelidir. Sorumluluk her iki tarafındır.
Genellikle, iki ülke arasındaki siyasi ve diplomatik girişimler kâğıt üzerinde kalmaktan öteye geçememektedir. Sahada yürütülen faaliyetler takip edilmemektedir. Mevcut uygulama kesinlikle çok daha kaliteli bir çalışma ile değiştirilmelidir. Sorumluluk her iki tarafındır.
Dr. Jahja MUHASILOVIĆ
SORU 3 | Bosna-Türkiye ilişkileri açısından bakıldığında, olasılıklar nelerdir ve Bosna Hersek'te durum nedir (anayasal düzen, bölünmüş toplum ve diğer karşılaştığımız zorluklar) Türkiye'nin özlemleri, arzuları ve hedeflerinin alanını genişletti mi yoksa daralttı mı? Son 20 yılda hayal edilen her şeyi hayata geçirmek ne kadar mümkün oldu?
Mevcut anayasal çerçeve ve oldukça parçalı siyasi durum, Türkiye Cumhuriyeti'nin ve diğer ülkelerin yolunu Bosna Hersek'te kesinlikle daha zor kılıyor, ancak Türkiye'nin Batılı ülkelerden çok daha zor bir sürece sahip olduğunu vurgulamakta fayda var, çünkü bizim devletimiz batıdan gelenlere farklı, doğudan gelenlere farklı davranmaktadır. Almanya'dan birisi olduğunda işler çok daha kolay ilerler, çünkü onlara farklı bakılmakta, ancak bazen Türkiye'den veya Arap ülkelerinden gelen insanlarla daha farklı bakılmaktadır. Bu durumu iş adamlarının da olduğu, aynı zamanda yakın olduğumuz insanlarla olan deneyimler gözler önüne sermektedir. Türk ya da Arap iş adamları ile ne iletişim kurmaya ne de çalışmaya ihtiyaç duyarlar. Birçok yatırımı ve ciddi insanı Türkiye'den geldiği için geri çevirdik. Kurumlarda da durum aynıdır. Türkiye Cumhuriyeti ve çevresinin coğrafi konumu bir yandan kendi lehine iken, diğer yandan sınır komşusu olduğu tüm ülkeler arasında sadece çok küçük bir sınır bölgesine sahip olduğu Azerbaycan ile, dostluk ilişkileri vardır. Komşu ülkelerle olan diğer tüm ilişkiler, tarihsel sorunların yanı sıra çatışmanın eşiğinde olabilecek başka sorunlarla da yüklüdür. Her şey hesaba katıldığında, Bosna-Hersek'in Türkiye'nin dış politika önceliklerinin başında geldiğine aldanmamak gerekmektedir. Kesinlikle öncelik değildir, ama ehemmiyet konusunda, kesinlikle önemlidir.
Çok zor. Ancak burada yine iki faktör arasında bir ayrım yapılmak zorunda; Devlet ve Türk özel sermayesi. Türkiye'nin ülke olarak son 20 yılda sağlam bir iş çıkardığına ve bu ilişkilerin imrenilecek düzeyde olduğuna inanıyorum. Eşleşen ve belirli bir iş birliği türü olan çok sayıda şehir ve belediye mevcut. Okul, salon, park, cami, kültür abidesi gibi altyapısında Türk yatırımları olan çok sayıda kamu hizmeti var ki bu da yatırım konusunda ülkeler arasında Türkiye'yi en üst sıralarına yerleştiriyor. İş işbirliği ve özel sermaye söz konusu olduğunda, özellikle bizim tarafımızdan ileriye doğru özel bir adım yoktur. Türk sermayesi için diğer Balkan ülkeleriyle karşılaştırıldığında henüz güvenli ve kolay bir ortam oluşturamadık ve sermaye, onu geri almanın daha kolay olduğu yere gidiyor. Nerede olduğuna dair birçok örneğimiz var. Türk yatırımcıların iyi niyetlerinin Bosna-Hersek'teki güvenilir olmayan insanlar tarafından suistimal edildiği ve gelecekteki işbirliği için kesinlikle büyük bir yük olduğu örnekleriyle ortadadır. Türk yatırımcıların Bosna Hersek'teki işlerini kolaylaştıran bazı kurum ve kuruluşlar olsa da devletin bu kurumların arkasında durması ve her iki taraftaki ilgili iş adamlarını birbirine bağlayacak bir kurum oluşturması gerekmektedir.
Bosna-Hersek'in mevcut düzeni iki ülke arasındaki işbirliğini zorlaştırmaktadır. Bazı sistemik engeller olsa da, böyle bir düzenlemeye rağmen, bu işbirliğini derinleştirmek için bolca alan var. Dayton düzenlemesinin neden olduğu anormallikler, eylemsizlik veya görüş eksikliği için bir mazeret olarak hizmet etmemelidir. Dayton sistemi, iki ülkenin özel sektörü arasındaki işbirliğinin gelişmesine engel değildir. Yerel toplulukların daha fazla işbirliği yapmasına, sivil toplum sektörünün ortak projeler üzerinde çalışmasına, turizme daha fazla yatırım yapmasına vb. engel teşkil etmez. Tüm bu sektörler işbirliği için serbesttir. Böylece Bosna Hersek'in karmaşık organizasyonunun arkasına saklananların hepsinin aslında farklı bir niyeti vardır. Türkiye ve dünyadaki diğer tüm ülkelerle işbirliği için yeterli alan mevcuttur. Sorun, dünya görüşlerinde vizyon ve genişlik eksikliğidir.
Ayrıca, bu işbirliğinin, her iki taraftaki hükümet ve siyasi yapılanma değişikliğine rağmen gerçekten kalıcı ve uzun vadeli olması için kurumsal olarak geliştirilmesi gerekmektedir.
Muhamed MULAHMETOVIĆ
SORU 4 | | Sizce, Bosna-Hersek'teki Türk siyasetinin daha geniş sosyal alanında son 20 yılda elde edilen kilit sonuçlar ve başarılar nelerdir? Olanaklar göz önüne alındığında, somut sonuçlar gördüğünüz ve yeterince şey yapıldığını düşündüğünüz alanlar nelerdir?
Türkiye Cumhuriyeti son 20 yıla kadar devlet ve sivil toplum kuruluşları aracılığıyla Balkanlar'da göze çarpmayan ve önemsiz faktördü. Ekonomik refah ve vizesiz rejim, hem turist hem de yüksek rütbeli sayısız ziyaretin kapısını açtı. Natron-Hayat, Soda So, en büyük yatırımlardan biri olan Uluslararası Saraybosna Üniversitesi, Bosna Hersek genelinde kültürel ve tarihi binaların restorasyonu gibi buna benzer çok fazla destek vardı, ‘yardım’ kelimesini kullanmayı sevmiyorum. Bosna Hersek genelinde kültürel ve tarihi binaların restorasyonu. Üniversite, resmi istatistiklerde yatırıma girmese de yine de bir yatırımdır. Bir örnek, birçok turisti çeken Eski Köprü'nün yenilenmesiyle yeni bir görünüme kavuşan Konjic'in yanı sıra yeni tesislerle köprü çevresinin düzenlenmesidir. Yani resmi istatistiklerde sayılmayan Konjic, turizm için kesinlikle önemli bir yatırım ama ülkemizde Avusturyalıların açtığı ya da satın aldığı bankaların yatırımları var ve asıl soru yatırım olup olmadıkları.
Oldukça iyi sonuçlar elde edildi, ancak kesinlikle iyileştirilmesi gereken çok yer var. Türk devletinin son yıllarda Bosna Hersek'te yaptığı önemli projeler olarak ekonomik açıdan öne çıkaracaklarım şunlar: İş adamlarına piyasa fiyatlarının altında faizle 100 milyonluk bir kredi ve birçok iş adamının işlerini büyütmesine imkan veren kredi imkanı, işletme ve turizm yoluyla bugüne kadar milyonlarca gelir getiren önemli kültürel ve tarihi yapıların restorasyonu, Bosna Hersek'ten Türkiye'ye et ihracatı yapılarak Bosna Hersek'in hayvancılığının yeniden ayağa kaldırmasıdır.
Türkiye açısından bakıldığında, Türkiye'nin başka yerlerde uyguladığı ekonomik projelere, yakın zamanda Sırbistan'a gelen güney doğalgaz boru hattına baktığımızda bu önemli bir yatırım olmayabilir, ancak bu tür projeler kesinlikle bizim için son derece önemli. Siyasi ve sosyal plana bakıldığında, Türk belediyeleri ve şehirleri ile yerel düzeyde işbirliği söz konusu olduğunda ilk üç ülke arasında olduğumuzu düşünüyorum. Devlet düzeyinde abluka göz önüne alındığında, özellikle Bosna-Hersek söz konusu iken, tam bir diplomatik işbirliğinin devlet düzeyinden geçmesi gerekli değildir ve mümkün değildir. Bu anlamda Türk yerel toplulukları, Bosna Hersek'te yerel topluluklar düzeyinde işbirliği kurmak ve somut projeler uygulamak için oldukça fazla şey yapmıştır.
Türkiye, Balkanlar da dahil olmak üzere uzun süredir uluslararası sahnede önemli bir faktör değil, ancak bu eğilim son 20 yılda değişiyor ve bölgesel jeopolitikte gerçekten önemli bir faktör haline geliyor. Tabii ki, daha önce orada olan ve pozisyonlarını ve kazandıkları etkiyi korumaya çalışan oyunculardan da çok fazla direnç göstermesi gerekmektedir.
Her şeyi özetlersek ve mevcut olasılıklar göz önüne alındığında, Bosna tarafında çok daha fazlasının yapılabileceğini, ancak şimdiye kadar yapılanların Türkiye ile işbirliğini geliştirmek için yeterli ve tatmin edici olabileceğini düşünüyorum, çünkü Türkiye’de Bosna’nın refahına olumlu bir şekilde etkileyecek kadar ilgi var.
Türk dış politikasının başarısına gelince, kuşkusuz geçmişte olumlu gelişmelere katkıda bulunan bazı diplomatik faaliyetler olmuştur. 2000'lerin sonunda ve 2010'ların başında Türkiye, bölgede uzlaşmaya katkıda bulunmak için diplomatik bir plan üzerinde aktif olarak çalıştı. Sırp parlamentosunda Srebrenitsa ilanı, İstanbul bildirgesi, Bosna-Hersek, Sırbistan-Türkiye üçlüsü ve benzerleri ile sonuçlandılar. Aktif Türk lobiciliğine rağmen Bosna-Hersek ile Sırbistan arasındaki diplomatik faaliyet durma noktasından hareket başlandı. Diyanet İşleri Başkanlığı (Türkiye Cumhuriyeti Diyanet İşleri Başkanlığı), Sırbistan'daki iki İslam toplumunu uzlaştırmak için aktif olarak çalışmaktadır. Ancak Ankara'nın mikro-bölgesel dinamikleri yeterince bilmemesi nedeniyle bu bölüm oldukça başarısız bir şekilde sona erdi. Kaygı verici olan, Ankara'nın son yıllarda bu uygulamadan ne yazık ki vazgeçmiş olmasıdır. Bölgede artık on yıl önceki diplomatik canlılığı görmüyoruz. Türkiye'nin yumuşak gücü söz konusu olduğunda, aşağı yukarı on yıl önceki ile aynı seviyede kalmıştır. Türk dizileri hala bölgesel kanallarda. Bununla birlikte, aktif diplomasi ve ekonomik varlığı olmayan yumuşak güç, daha ciddi bir şey için güçsüz bir araçtır. Eskiden küçük ekranlarımıza Meksika dizileri hükmediyordu, ancak bunun o zamanlar Meksika'nın dünyada daha görünür bir etkisine yol açıp açmadığı gelmez. Ekonomik ve diplomatik faaliyet olmadan yumuşak güç eksiktir.
Her iki tarafta da devlet işlerinin daha iyi düzenlenmesine ihtiyaç var, ikisine de katıldım ve devletlerarası işlerin örgütlenme düzeyinden memnun değilim. Yapılan işler bana daha çok her ikisinde de turist ziyaretleri gibi geldi. Türk sermayesinin ülkemize daha hızlı ve kaliteli gelmesi için savaş acılarına dair duygu ve hikâyeleri azaltmamız ve ekonomik konularda ilişkiler kurmamız gerekiyor.
Mr. Vedad HALILOVIĆ
SORU 5 | XXI yüzyılın üçüncü on yılının başında Bosna-Türkiye ilişkilerini nasıl görüyorsunuz? Bu ilişkilerin daha da geliştirilmesi için önerileriniz nelerdir ve Bosna Hersek, Türkiye gibi büyük ve dostane bir ülkenin tüm potansiyellerini nasıl kullanabilir? Genel ilişkilerin daha da geliştirilmesi için hem Bosna-Hersek'e hem de Türkiye'ye önerileriniz nelerdir?
İşe öncelikle, diplomatik ve konsolosluk misyonları söz konusuyken, Bosna Hersek’in diplomasiye iyi bir şekilde hazır insanlarla daha ciddi yaklaşmasıyla başlamalıyız. Bu temsilciliklerde büyük ülkelerde olduğu gibi yeterli sayıda kişiyi istihdam etme imkânımız olmasa da en azından Türkçe bilen kişiler olmalıdır. Ne yazık ki bizde durum böyle değil, temsilciliklerdeki insanlar İngilizce bile bilmeyen insanlar. Ve maalesef bu kadar hafifletici etken ve ekonomik diplomasiye ait olan bu faaliyet, şuanda neredeyse sahip olmadığımız bir şeydir. Her iki tarafta da devlet işlerinin daha iyi düzenlenmesine ihtiyaç var, ikisine de katıldım ve devletlerarası işlerin örgütlenme düzeyinden memnun değilim. Yapılan işler bana daha çok her ikisinde de turist ziyaretleri gibi geldi. Türk sermayesinin ülkemize daha hızlı ve kaliteli gelmesi için savaş acılarına dair duygu ve hikâyeleri azaltmamız ve ekonomik konularda ilişkiler kurmamız gerekiyor. Türklerin kesinlikle ilk dış ticaret ortağı olan Avrupa Birliği'nin büyük pazarına Bosna'yı Türk yatırımcılara bilet olarak sunmak gerekiyor, ancak Bosna Hersek'e gelip yatırım yaparak bu ortaklıktan daha fazla faydalanılabilir. Bu nedenle, hafıza kültürünü beslemenin yanı sıra, ilişkiler ekonomik kalkınma ve kültürel işbirliklerine dayandırılmalı ve inşa edilmelidir. Tarih korunmalı ama ön plana çıkarılmamalıdır.
Türkiye'deki mevcut yapı ve siyasi yapılanma ile Bosna-Hersek, Türkiye Cumhuriyeti ile işbirliği söz konusu olduğunda her boyutta gerçekten açık bir kapıya sahiptir. Tüm kültürel ve tarihi bağlara ek olarak, bazılarının anavatanlarıyla çok iyi bağları olan Türkiye'deki çok sayıda Boşnak'a mevcuttur. Bosna-Hersek'in Türk ekonomisine büyük katkı sağlayabileceği ekonomik işbirliğini düşünmeliyiz. Özellikle adanmış endüstri. Türkiye bu alan oldukça öncü bir ülkedir, ancak son zamanlarda bazı alanlarda bile tüm rakip ülkeler için çıtayı yükselttiği özel sektörde giderek daha başarılı olmuştur. Bosna-Hersek'in bir geleneğe ve özel sektöre gelince çok iyi bir profesyonel kadrosu var, ancak ne yazık ki, Avrupa Birliği'nin özellikle endüstriyel üretim ve bilgi teknolojisinde kalifiye işgücüne olan büyük ihtiyaçları göz önüne alındığında, bu sektördeki personelin Bosna-Hersek'te kalması zor. Türk sermayesi ve yerli know-how bilgisi ile her iki taraf için de kazan-kazan durumu sağlanabilir. Bazı Türk şirketleri bunu fark etti ve bu fırsatı kullandı, ancak karşılıklı yarar için sürece öncülük edecek olan iki ülkenin politikası olmalıdır. Ayrıca her iki taraf için de meşru bir adres olacak bağlantı ve işbirliği merkezlerinin geliştirilmesi çok önemlidir. Bu anlamda devlet düzeyinde veya en azından kurum düzeyinde mümkün değilse Türk ve Boşnak şirketlerinin yanı sıra belediyeler ve şehirlerin işbirliğini izleyecek ve destekleyecek bir kurum veya hizmetin olması gerekir.
Bununla ilgilenen bazı STK'lar ve sivil toplum kuruluşları var, ancak bu işbirliğini kıskanılacak bir düzeye çıkarmak için yeterli değil ve her iki ülkeden de resmi destek gelene kadar bu konuda büyük adımlar atılması pek mümkün değil. Ayrıca, bu işbirliğinin, her iki taraftaki hükümet ve siyasi yapılanma değişikliğine rağmen gerçekten kalıcı ve uzun vadeli olması için kurumsal olarak geliştirilmesi gerekmektedir.
İlk tavsiye, her iki taraf için de diğerini tüm avantajları ve dezavantajları ile gerçekte olduğu gibi tanımaya çalışmak olacaktır. Bence her iki tarafta da olumlu ya da olumsuz bazı kültürel önyargılar var. Genellikle, her iki tarafta da idealleştirmeye veya küçümsemelere tanık oluyoruz. Her iki tutumun da kaliteli işbirliğine zarar verdiğine inanıyorum. Ancak tam bir tanışma ve karşılıklı saygıdan sonra daha iyi bir şekilde işbirliğine devam edebiliriz. Tanışmadan arkadaşlık olmaz, o zamana kadar bu sadece bir dostluk illüzyonudur. Tanıştıktan sonra işbirliğinin nasıl devam edeceği teknik bir meseledir. Sorunuzdan da anlaşılacağı gibi, çok fazla alan var ve işbirliği kesinlikle içerik açısından zenginleştirilmelidir. Ancak tartışılmaz olan şu ki, her iki ülke de yüzyıllar boyunca birbirine yöneldi ve tarihin fırtınası onları birlikte çalışmaya zorladı. Önümüzdeki jeopolitik fırtınalarda her iki ülkenin de dost ve müttefiklere ihtiyacı olacak gibi görünüyor, bu yüzden karşılıklı yarar ve genel bölgesel kazanç için birlikte çalışmamız talimatı verildi. En son birlikte çalıştığımızda çok zengin ve uzun ömürlü bir medeniyet yarattık. Benzer bir şeyin tekrar olmaması için hiçbir neden göremiyorum.
Prijevod na turski: Amina Lila
[ https://bit.ly/3B3Ix1b ]