21. yüzyılın ilk çeyreğinde Türkiye, coğrafi olarak büyük bir ‘istikrarsızlık çemberinin’ ortasında kaldı. Ortadoğu’daki Arap Baharı süreci, Azerbaycan-Ermenistan savaşı, Doğu Akdeniz ve Ege Denizi gerilimleri, Balkanlardaki ekonomik ve siyasal sorunlar Türkiye’nin bu istikrarsızlık çemberinin tam ortasında bulunmasına neden oldu. Türk dış politikası bu çemberi ortadan kaldırmak adına yeni bir konsept ile hareket etmeye başladı; istikrarlaştırıcı güç.
Türkiye çevresinde olup bitenlere kayıtsız kalamayacak kadar yaşananlardan etkilendi. Bu yüzden Türk dış politikası proaktif bir şekilde sorumluluk alma gereği duydu. Astana ve Soçi süreçleri ile Suriye’ye istikrar getirmek için çaba sarf ediyor. Libya konusunda meşru hükümeti destekliyor. Afganistan, Yemen, Somali gibi ülkelerde de temelde bu ülkelerin istikrarlaşması için sorumluluk alıyor, politika geliştiriyor. Azerbaycan-Ermenistan arasında garantörlük uyguluyor. Ukrayna ile Rusya arasında çıkan savaşta tarafsız kalıyor. Bu sayede hem Karadeniz’in güvenliğini sağlamış oluyor hem de savaşan taraflar arasında bölgede arabuluculuk yapabilen tek ülke konumuna geliyor. Yaptığı arabuluculuk ile savaş devam ederken bile istikrarlaştırıcı girişimlerde bulunuyor. Tahıl koridoru ile küresel bir krize çözüm üretebiliyor. Hem Putin’in hem de Zelensky’nin güven duyduğu bir ülke haline geliyor.
Türkiye’nin batı sınırında yer alan Balkanlar ise bir diğer istikrarsızlık sahasını oluşturuyor. Yugoslavya’nın dağılmasından sonra ortaya çıkan yeni devletler arasındaki sorunlar günümüzde de devam ediyor. Balkan ülkeleri arasındaki bu sorunlar zaman zaman savaşlara, gerilimlere neden oluyor ve bölgenin istikrarını büyük ölçüde olumsuz etkiliyor. Bunun yanında neredeyse tüm Balkan ülkelerinde ciddi oranda ekonomik bir istikrarsızlık göze çarpıyor.
Böylesine istikrarsız bir coğrafyanın tam merkezinde bulunan Türkiye ise ‘istikrarlaştırıcı güç’ olarak sorumluluk alıyor ve sorunların çözümü için çaba sarf ediyor. Balkan ülkelerinin gerilimli siyasetini hafifletmek ve ekonomik sorunlarına çare bulmak için Türkiye özel olarak politika üretiyor. Türk iş adamlarının Balkanlarda yatırımına büyük teşvikler sunuyor. Ciddi altyapı eksikliklerinin tamamlanması için gerek istihdam gerekse de kredi imkanlarının kullanılmasını sağlıyor. Siyasi çözümlerde birliktelik ve istikrar adına atılan adımları destekliyor. Balkan ülkelerinin toprak bütünlüğünü ve egemenliğini her fırsatta dile getiriyor. Çıkan gerginliklerin savaşa dönüşmemesi için erken davranıyor. Balkan ülkeleri arasında ayrım yapmıyor, etnik kökenine, dini inancına bakmadan tüm aktörler ile diyalog kurmayı başarıyor.
Her şeyden önce tüm bu coğrafya Türkiye’nin hem kültürel hem tarihi hem dini hem de ekonomik olarak kayıtsız kalamayacağı bir alanı teşkil ediyor. Bu coğrafyaların istikrarsız olması Türkiye’nin de istikrarına zarar veriyor. Bu coğrafyaların istikrara kavuşması şüphesiz Türkiye’nin temel arzusunu oluşturuyor. Kısacası Türkiye’nin bölgedeki temel çıkarını bölge ülkelerinin istikrarı oluşturuyor. Lakin Türkiye, diğer küresel güçler gibi hareket etmemeye özen gösteriyor. Diğer ülkelerin yaptığı gibi bir ‘sömürü’ politikası değil, ‘kazan-kazan’ politikası güdüyor. Bu durum Balkan ülkelerinin Türkiye’yi iyi niyetle karşılamasına neden oluyor. Türkiye’nin neredeyse tüm Balkan ülkeleri tarafından saygı duyulan ve sözüne güvenilen bir ülke olmasının altında da bu neden yatıyor. Türkiye, bu bölgelerde yalnızca istikrarı amaçlıyor. İstikrar ise bu bölgedeki hemen her ülkenin arzuladığı en temel ihtiyacı oluşturuyor.
Sözgelimi Bosna-Hersek’teki siyasi liderler de Türkiye’ye bu güven ile yaklaşmaktadır. Bosna Hersek Cumhurbaşkanlığı Konseyi üyesi ve en güçlü Sırp partisinin lideri Milorad Dodik “Türkiye, devamlı bir şekilde, ekonomi, altyapı ve diğer alanlardaki projelerle yardımcı olmaya çalışıyor” ve Cumhurbaşkanlığı Konseyi üyesi ve Boşnakların en büyük partisinin başkan yardımcısı Şefik Caferoviç “Türkiye ve Erdoğan, Batı Balkanlar'da önemli istikrar unsurudur ve Batı Balkanlar'da istikrar sağlama politikası izlemektedir” demektedir. Bosna Hersek Cumhurbaşkanlığı'nın üçüncü üyesi ve Demokratik Cephe partisinin lideri Hırvat Zeljko Komsic: “Türkiye'nin dostluğu Bosna Hersek için önemli” sözleri ile bu düşüncelere katılmaktadır.
Balkanlardaki diğer liderler de Türkiye’nin istikrarlaştırıcı rolüne atıf yaparak şu cümleleri kurmaktadır;
- Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandar Vucıc: “Cumhurbaşkanı öncülüğünde, Türkiye'nin bölgedeki istikrarın korunmasındaki yapıcı rolü çok önemli.”
- Kosova Cumhurbaşkanı Vjosa Osmani-Sadriu Osmani: “Türkiye gibi bir dostumuz olduğu için çok şanslıyız.”
- Karadağ Cumhurbaşkanı Milo Djukanovic: “Balkanların önemli parçaları olan Türkiye, barış ve istikrara ciddi katkılar sağlıyor.”
- Arnavutluk Başbakanı Edi Rama: “Erdoğan gibi her söylediğini yapan verdiği sözleri tutan liderlere çok rastlanmaz.”
Nitekim Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da “Balkanlar'ın barışını, huzurunu çok önemsiyoruz ve Balkanlar'ın barışı, huzuru için de üzerimize düşeni bugüne kadar nasıl yaptıysak bundan sonra da yine aynı şekilde Balkanlar'da barış ve huzurun geleceği, teminatı için bizler de garanti olan ülkelerden bir tanesiyiz.” Diyerek Balkanlara yönelik Türkiye’nin bakış açısını ortaya koymaktadır.